Aile, Eğitim-Öğretim ve Kişilik Gelişimi
Her eğitim ve öğretim yılının açılışında aileleri tatlı bir telaş ve sevinç kaplar. O yıl okula başlayacak çocuklar da aile dışında farklı bir dünyanın kapısını aralarlar. Hayatı, olayları tanıması ve kendi ayakları üzerinde durabilmesi için, tahsil hayatının başlangıcı yarınının büyükleri için büyük önem taşımaktadır. Anne-babaların sevinci, yavrularının okuma-yazma çağına gelmiş olmalarındandır. Artan giderler, buna karşılık sabit olan gelirler kıskacındaki velilerin endişeli ve sıkıntılı olmaları tabii karşılanmalıdır.
Pek tabii ki her anne baba çocuğunu en iyi okula vermek, en iyi giysileri almak ve bütün ihtiyaçlarını eksiksiz gidermek ister. Fakat günümüz şartlarında, bırakınız en iyisinin olmasını, gereken kadarını bile çoğu aile karşılayamamaktadır. Bu durumdaki ebeveynler, çocuklarına karşı mahcup olmakta ve suçluluk duymaktadırlar. Çocuklar ise arkadaşlarında olup da kendilerinde olmayanlardan dolayı üzüntüye kapılıp, aşağılık kompleksi içerisine girmektedirler.
Bundan dolayı okul idarecilerinin, öğrencilerinin sosyo ekonomik seviyelerini dikkate alarak onlardan talepte bulunmaları yerinde bir davranış olur. Aksi takdirde çocuğun ailesiyle çatışması ile birtakım psikolojik huzursuzlukların, akabinde de okul başarısızlıklarının gelmesi kaçınılmazdır.
Okul hayatının bu tür problemleri yanında şahsı etkileyen önemli yanları vardır. Bir kere okul, çocuk için farklı bir ortamdır. Anne baba yerine daha çok öğretmenlerle geliştirilen ilişkiler önem kazanır. Her şeyi bilen anne baba imajı yavaş yavaş kaybolur. Bunun yerini öğretmenin otoritesi, bilgisi ve yanılmazlığı doldurur. Evde verilen terbiyeyle okuldaki çeliştiği zaman çocukta bocalama başlar. Hem öğretmenlerinin hem de ebeveynlerinin hoşgörülü, geniş düşünceli ve elastik olmaları gerekmektedir. Öğretmenin çocukların dünyasındaki yeri, çok büyük ve saygındır.
Kişilik gelişim çağlarında olan çocuklara, müsbet olarak örnek olan öğretmenlerin değeri büyüktür. Daha çok anne babasını model alan çocuklar ilkokula başladıklarında öğretmenlerine benzemeye ve onun gözüne girmeye çalışırlar.
Öğretmenlerin sordukları soruya cevap yetiştirmeye kendilerini ortaya koymaya çalışırlar. Pek tabii ki bütün öğrenciler aynı davranışı göstermez. Çünkü, aile çocuğun girişim duygusunu desteklememişse, çocuk atılgan olamaz. Çekingen, utangaç bir kişilik geliştirir.
Psikiyatristler, psikologlar ve pedagogların en fazla üzerinde durdukları yaş dilimleri 0-7, 7-12 ve ergenlik dilimleridir. Kişiliğin ana omurgasının kurulduğu ilk 7 yaşta ailelerin davranış kalıpları çocuk için örnek olur. Çocuk, anne babasından neyi görürse onu taklit eder ve onlara benzemeye çalışır. Daha sonra omurganın dış bağlantılarının kurulmasına sıra gelir. İlkokulun ve öğretmenin iyi bir model olması, bağlantıların sağlamlığının garantisidir. Yedisinde neyse yetmişinde de odur atasözünün kişilik örgütlenmesinin bu dönemine dikkatimizi çekmektedir. Anne babalar çocuklarının yaşlarına göre ne tür psikolojik özelliklere sahip olduklarını öğrenip ona göre çocuklarına terbiye vermelidirler. Yoksa çocuk zaten yaratılış olarak bulunduğu ortamın rengine boyanacaktır. Hamur kıvamında olan çocuk, aile kalıbı içerisinde şekil alır.
Bugün bir çok anne baba çocuklarının söz dinlemediklerini, yaramazlık yaptıklarını söylemektedir. “ doktor bey, çocuğumuz çok TV izliyor, yalan söylüyor, saygısız davranıyor.” Türünden yakınmalar sıktır. Durum incelendiğinde, birçok evde özellikle Brezilya dizilerinin oynatıldığı saatlerde büyüklerin bütün işlerini bırakıp ekran başına geçtikleri, yaramazlık yapan çocuklarını payladıkları görülür. Bununla kalınsa iyi, birçok ebeveyn gazete, dergi, kitap okumayıp, vaktini TV başında öldürmektedir. Böyle bir ortamda bulunan çocuğa haydi sen git dersini yap sen bize bakma demek gerçekçi değildir. Bu sözün hiçbir değeri ve terbiye gücü yoktur. Çünkü, çocuğun duygusal ve biyolojik dünyası sözden çok davranışa bakar. Bu bakımdan çocuktan beklenilen davranışları öncelikle büyükler yaşamalı ve göstermelidir.