Aşk sohbet hikayeleri
“Dünyanın en masum aşklarından biri olarak bilinir Kafka ve Milena’nın aşkları. Birbirlerini görmeden dostça başlayan mektuplar kısa bir süre sonra tutkulu bir aşka dönüşüverir. Mektuplaşmaları tam 3 yıl sürer ve bu süre içinde sadece iki kez buluşurlar. Çünkü Kafka nişanlı, Milana ise evlidir ve ikisi de mutsuzdur…
İkisi de Yahudi’dir ve Hitler döneminin yılgınlığı sinmiştir aşklarının üzerine. Bir süre sonra Milena kocasından ayrılır, ama Yahudi dostu, diye toplama kamplarına alınır. Özgürlüğü tadamadan hayata veda eder Milena. Ve Kafka, o da yakalandığı hastalığın pençesinden kurtulamaz ve geride sadece mektuplarını bırakır aşkı adına…
İşte, o mektuplardan biri; yer Prag, günlerden Pazar;
“Milena, Milena, Milena….Adından başka şey yazamıyorum. Yazmalıyım ama! Bugün şaşkınım, yorgun ve sensizim Milena. (Yarın da yanımda olmayacaksın.) Nasıl bitik olmayayım? Hastayım diye altı ay dinlen, günlerini hoş geçir diyorlar bana….Oysa bu süre içinde yalnız dört gün bağışlanıyor! Bu dört günün Salı ve Pazar’ından yalnız bir parça, sabahlarla akşamlar da yok ediliyor üstelik! Tam bir esenliğe kavuşmadımsa suç bende mi, Milena!? (Sol kulağına fısıldıyorum bunları…Güzel bir yorgunluktan sonra derin bir uykuya dalmışsın…Yoksul bir yataktayız, sağdan sola dönüyorsun ağır ağır, dudaklarımdan yana…)
Yolculuğum nasıl mı geçti? Anlatayım: İstasyonda gazete bulamayınca sokağa fırladım, sevindim buna da, ama yoktun sen, gitmiştin. İyi, dedim, böyle olması gerekirdi. Sonra gene trene döndüm, düzüldük yola, gazeteyi okumaya başladım. Nasıl olması gerekirse, öyleydi her şey… Biraz sonra vazgeçtim okumaktan, sen yoktun artık yanımda…
Yanımdaydın elbet, bunu bütün benliğimle duyuyordum, ama birlikte geçirdiğimiz o dört günün yakınlığına benzemiyordu bu… Alışmalıydım bu çeşidine. Gene okumaya başladım: Bahr’ın günlüğünü okuyordum gazetede; Grein’deki bir yeri anlatıyordu. Bitirdiğimde yazıyı, dışarı baktım, ters yöne giden bir vagonun üstünde “Grein” yazılıydı! Karşımda oturan biri “Narodni Listy”nin geçen Pazarki sayısını okuyordu. Ruzena Jesenska’nın bir yazısı ilişince gözüme, istedim gazeteyi adamdan; bir göz attım, bıraktım sonra; beni uğurlarken gördüğüm yüzünü anımsadım da o yüzle oturdum ben de . Unutamayacağım bir doğa olayıydı yüzün istasyonda Milena:Bulutlardan değil, kendiliğinden gölgelenen bir güneştin sanki.
Ne söyleyeyim daha? Kafam ve ellerim dinlemiyor beni.
Senin…”
Ve yine Milena’ya Mektuplar’dan biraz biraz…
“Bak Milena, ‘En çok seni seviyorum.’ diyorum ama gerçek sevgi bu değil belki, ‘Sen bir bıçaksın, ben de durmadan içimi deşiyorum o bıçakla’ dersem, gerçek sevgiyi anlatmış olurum belki.”
“Seni kaybetmekten o kadar çok korkuyorum ki Milena. Bazen düşünüyorum da eğer gerçekten insanlar mutluluktan ölebilselerdi benim çoktan ölmüş olmam gerekecekti. Ama ben aksine mutluluk sayesinde tekrar hayata döndüm…”
“Milena, sen şimdi yüreğime aklıma bütün varlığımı büyüleyen o sesinle çağırıyorsun beni yanına. Ama aslında beni tanımıyorsun bile. Birkaç mektup, başkalarının birkaç güzel sözü aldatıyor olabilir hala seni. Belki de bütün bu söylenenlere aldanmayıp foyamı ortaya çıkarmak için çağırıyorsun beni. Başını döndüren şeyler beni görünce kaybolacak biliyorum. Bundan korkuyorum.”
“… yanımda yürüyordun Milena. Düşünsene yanımda yürümüştün.”
“Ah! milena, eğer burada olsaydın; yüzümü derin bir nefes alarak kucağına gömebilirdim.”
“Ve gece yazdığın mektup orada işte, nasıl okunabileceğini aklım almıyor, bir göğüs havayı solumak için böyle nasıl daralıp genişliyor, aklım almıyor, senden nasıl uzak kalınır, aklım almıyor..”
“Mesela neden senin odanda duran, sen sandalyende ya da çalışma masanda otururken, uzanırken, ya da uyurken (iyi uykular diliyorum!) seni bütünüyle gören mutlu bir dolap değilim? Neden değilim?”
“Yorgunum. Tek istediğim, yüzümü kucağına koymak, başımın üzerinde dolaşan elini hissetmek ve sonsuza dek öyle kalmak.”
“Geceyi uyku yerine mektuplarınla geçirdim. Her gün yazışmak, güçlendirecek yerde güçsüz kılıyor insanı. Eskiden bir solukta içerdim mektuplarını. Fakat şu an mektubunu okurken dudağımı kemiriyorum, şakaklarımın ezildiğini duyuyorum. Buna da boyun eğebilirim ama yokluğuna asla…
” Sev beni Milena..! ”
KORSAN EVLİLİKLER…
Görücü usulü evlenmekten utanıp, flört arayışına girenlerin dramı beni çok etkiliyor.
Peki, severek evlenmek ve görücü usulü evlenmek ne demek acaba?
Severek evlenmek zaten çok açık… Bir insanı tanırsınız, âşık olursunuz ve kısmet olursa evlenirsiniz.
Görücü usulü evlilik nedir peki? Uygun birisiyle tanışma fırsatınız olmadı ve evlilik çağındasınız. Güzel bir araştırma yaparsınız ve tavsiye edilen bir kişiyi görüp, tanışırsınız. İçiniz ısınırsa da evlenme kararı alırsınız.
Peki, hem birisine âşık olmamış, hem de görücü usulü evliliğe karşı olanlar ne yapıyor? Elbette eşten, dosttan birilerinin tavsiye ettiği kişilerle gidip tanışıyor ve nasip olursa evleniyor.
Birinde gidip ailesinin yanında görüyorsun, diğerinde arkadaş ortamında falan görüyorsun. Eğer amaç “görmek” dışında diğer duyu organlarını da işin içine katmak değilse, ne farkı kaldı bu işin görücü usulünden?
Görücü usulünü küçümseyip, girdiği her ortamda bir avcı gibi etrafını tarayıp, yüzük parmaklarına zum yapmak sizce de acınılacak bir durum değil mi? İnsanın kendisini birilerine âşık olmaya zorlaması kadar büyük bir trajedi var mıdır acaba dünyada?
Kişisel manada trajedi olarak yaşanan bu durumun toplumsal yansımaları tabi bu kadar masum olmuyor. Flört geleneği, “Ruh ikizimi arıyorum” gibi idealist bir zihniyetle onlarca ilişki yaşamış ve daha evlenmeden yorgun düşmüş ruhlar ve bedenler biriktiriyor toplumda.
“Birlikte yaşıyoruz” kavramını da anlamak mümkün değil.
Aslında aşağıdaki örneği vermeyi düşünmüyordum ama görücü usulünü eleştirirken, “Elma, armut mu alıyoruz kardeşim, evlilik bu?” diyenler olduğu için vereceğim.
Bir bilgisayar programı satın almak istediğinizde önce ücretsiz deneme sürümünü indirebilirsiniz. Deneme sürümünde bütün özellikleri kullanamazsınız. Ama en azından program hakkında bir fikir sahibi olursunuz. Ve eğer beğenirseniz tam sürümünü satın alırsınız.
“Birlikte yaşıyoruz” cümlesinin tercümesi, “Biz bir bedel ödemeden tam sürüm deneme yapmak istiyoruz,” oluyor galiba.
Peki, bu mümkün değil mi? Konu bilgisayarsa gayet mümkün. Adına da, “korsan” deniyor.
Ama korsan programlar mutlaka bir yerde arıza çıkarıyor.
Ve korsan evliliklere en çok da “Korsana hayır”, emeğe saygı” diye bas bas bağıran sanat camiasında rastlanıyor. Bu arkadaşlar bir de konuya felsefi açılımlar getirip, evliliğin sadece bir imzadan ibaret olduğunu savunuyor.
Ev kiralamak istediğinizde ev sahibine, “Ya bırak imzayı falan hocam! Biraz oturalım, memnun kalırsak yaparız kontratı,” diyebilir misiniz? Diyemezsiniz tabi.
Öyleyse bana, “Bu ne yaman çelişki anne!” diye bağırmak düşüyor.
Bugünkü yazımızda AŞK sohbet hikayelerini dilimiz döndüyünce anlatmaya çalıştık.
ALINTI….